25 Nisan 2014 Cuma

TÜRKİYE'DE VE DÜNYA'DA ÇOCUK İŞÇİLİĞİ

23.04.2014

23 Nisan 2014 tarihli programımızda  Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı sebebiyle Türkiye'de ve Dünya'da çocuk işçiliğine değindik. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri  Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Cem KILIÇ ve her hafta olduğu gibi program danışmanımız Okan Güray BÜLBÜL bizlerl birlikteydi.


Çocuk işçiliği, dünya gündeminde en üst sıralarda yer alması gereken ve acil çözüm bekleyen bir sorun… Dünyada milyonlarca çocuk, fiziksel, zihinsel, eğitsel, sosyal, duygusal ve kültürel gelişimlerine zarar veren koşullarda çalışıyor. 

Günümüzde çalışan çocukların sayısını kesin olarak söylemek mümkün olmasa da Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre, dünyada 5-14 yaş grubunda 250 milyon çalışan çocuk bulunduğu, 12-17 yaş grubu 283 milyon çocuğun çalıştığı için okula devam edemediği tahmin ediliyor.




Sohbetin önemli bölümlerini ve detaylarını sizler için derledik;

Cem KILIÇ

'' Çocuk iş gücü kullanımı sosyal politika açısından önemli konulardan bir tanesidir. Ekonomik gerekler, ekonomik gelişmişlik düzeyi iş gücü piyasası açısından böyle bir alanı her zaman ortaya çıkarır. Gelişmiş ülkelerde refah toplumlarında iş gücünü korumaya yönelik aynı zamanda sosyal hukuk devleti önlemleri de o ülkelerde gelişmekte olan ülkelere göre daha düşük bir çocuk iş gücü kullanımını beraberinde getirir. Çocuk iş gücü tarımsal hizmetlerin yaygın olduğu yerlerde daha çok görülüyor. 

Çocuk iş gücü kullanımına Türkiye açısından baktığımızda 1999 yılından bu yana çocuk işçiliğiyle ilgili sorunlarda önemli aşamalar kaydedilmiştir. ILO 5 ila 10 yaş arası iş gücünü çocuk iş gücü olarak nitelendirmiştir. Çalışan çocukların okula gitmesi bir hayli güçtür. İlköğretimi dahi okuyamayan çocuklar azımsanmayacak derecede çoktur. Dolayısıyla çocuk iş gücü ve eğitim arasında paralel bir ilişki kurmak mümkün değildir. 893 bin çocuğumuz çalışıyor ama  Türkiye genelinde son altı ayda yaşanan iş kazalarında 72 çocuğu kaybetmişiz. İnşaatlarda, küçük oto sanayilerde çalıştıkları için maalesef birçok  çocuğumuzu  kaybettik. Çocuk işçiliği ile yoksulluk arasında bir bağlantı kuracak olursak; çocuk işçiliği yoksulluktan beslenmektedir.  Yoksulluk arttığı zaman çalışabilecek durumdaki insan sayısı aile halkı için önem kazanıyor. Eğitim için yapılan yardımlara  değinecek olursak, burada önemli olan, düşünce tarzının değişmiş olması insanların eğitime verdiği önemin artması, ailelerin bilinçlenmesidir. Çocuğun eğitiminden ziyade aileyi bilinçlendirmek gereklidir.  Ülkemizde gelişmekte olan bölgelere, örneğin Doğu Anadolu Bölgesi rakamlarına baktığımız zaman ciddi anlamda kız çocuklarına ayrımcılık yapıldığını görüyoruz.''


Okan Güray BÜLBÜL:

'' Sanayi devriminin ilk yıllarında iş verenlerin kar hırsı, özellikle sınırsız enerjiye kavuşmuş üretim gücünü sürekli çalıştırmak üzere kurgulanmış bir yapıdır. Böyle olunca kadınlar, çocuklar ucuz iş gücü olarak ön plana çıkmıştır. Dolayısıyla Sanayi devriminden bu yana çocuk işçiliği sorunu ile karşı karşıyayız.
Türkiye'de yaklaşık olarak 893 bin çocuk çocuk işçi olarak çalışmaktadır. 5 ila 17 yaş arasında aslında okula gitmesi gerekirken ekonomik faaliyetlerde kullanılan 893 bin çocuk söz konusudur. Çocuk işçiliğinin olumsuz yanları  saymakla bitmez..Bireyler açısından yoksulluğu tetikleyen bir durumdur. 893 bin çocuktan yaklaşık olarak 399 bin tanesi tarım sektöründe çalışmaktadır. Dolayısıyla aslında kentlerde bizim gördüğümüz sorundan çok daha fazlasının kır kesiminde olduğunu anlıyoruz. Özellikle tarımda ücretsiz aile işçiliği olarak görülen çocuklardan bahsediyoruz. Çalışması karşılığı bir ücret almayan,ailesine ait  bir tarlada bahçede çalışıp ürün toplayan ve bunun gelirinden aslında pay sahibi olamayan çocuklara rastlamaktayız. 

Çocuk işçiliğinin önlenme mekanizmalarına değinecek olursak; bunlardan bir tanesi şartlı nakit transferidir.  Dünyada Birleşmiş Milletlerin gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde uygulamaya koyduğu şartlı nakit transferinin temel mantığı, çocuğu bir iş gücü olmaktan uzaklaştırmaktır. Şöyle bir yöntem izleniyor aile belirli şartları sağlarsa her ay devletten belirli bir para alıyor. Türkiye'de ise şöyle işlemektedir; özellikle kız çocuklarının okullaşması sağlamak amacıyla ilköğretime devam eden kız çocuklarının ailelerine 35 TL erkek çocuklarının ailelerine 30 TL, orta öğretimde erkek çocuk için 45 TL,kız çocuk için ise 55 TL yardım yapılıyor. Yani çocuğunu okula göndermesi karşılığı aile her ay maddi yardım alıyor. Bunun temel mantığı şudur: Çocuğunu çalıştırma okula gönder! Bu nakit yardımının şartı ortadan kalkarsa yani çocuğun okula devam etmediği tespit edilirse devlet yardımı kesiyor. Özellikle son 5- 6 yıldır eğitime yapılan yatırım okul kitaplarının ücretsiz olarak çocukların masasında yer alması gibi kriterler eğitimi ucuzlaştırdı.  Böyle olunca aileler ekstra bir çaba sarf etmek zorunda kalmıyor. Dolayısıyla şartlı nakit transferi nakit olarak konuşulunca düşükmüş gibi geliyor ama tümden bakıldığında 2 milyon öğrencinin yararlandığını görüyoruz.''


x
"Ekmek Olur Alınteri", 23 Nisan programında Gazi Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Cem KILIÇ ve Okan Güray BÜLBÜL'ü konuk etti. 

18 Nisan 2014 Cuma

SOSYAL  GÜVENLİKTE  SAĞLIK UYGULAMALARI


09.04.2014



- Sosyal Güvenlik Kurumunun sağlık uygulamaları, en son düzenlemeler...

- Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye'deki sağlık uygulamalarından yararlanma koşulları...


- İkili sosyal güvenlik sözleşmelerinde yer alan sağlıkla ilgili düzenlemeler... 












TÜRKİYE İŞ KURUMU'NUN YURTDIŞI İSTİHDAM HİZMETLERİ


26.03.2014



- Yurtdışında çalışan Türk vatandaşlarına ilişkin çeşitli veriler...

- Türkiye İş Kurumu'nun yurtdışı istihdam hizmetleri...

- Türk ve yabancı firmaların yurtdışındaki işlerinde çalıştırmak amacıyla verdikleri işgücü istemlerinin karşılanması...







- Yurtdışında çalışmak için yapılan başvurular ve İşkur'daki işlemler...

- Özel istihdam bürolarının yurtdışı istihdam hizmetlerinin düzenlenmesi...














TÜRKİYE'NİN  İMZALADIĞI  İKİLİ  SOSYAL GÜVENLİK  SÖZLEŞMELERİ


02.04.2014

- Hangi ülkelerle ikili güvenlik gözleşmemiz var?

- Sosyal güvenlik sözleşmeleri nasıl hazırlanıyor? Sözleşmeler üzerinde nasıl değişiklik yapılabiliyor?

- Sözgeşmelerin değiştirilmesi ya da uygulanmasında ne gibi sorunlar yaşanabiliyor?

- İkili güvenlik sözleşmeleri hangi sigorta kollarını kapsıyor?

- ülkelere göre sözleşmeler arasında ne gibi farklar var?


Türkiye'nin imzaladığı ikili sosyal güvenlik sözleşmeleri ve tüm detaylarının konuşulduğu, tartışıldığı programımıza bu hafta program danışmanımız ve Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri araştırma görevlisi Okan Güray BÜLBÜL , Sosyal Güvenlik Kurumu Yurt dışı Sözleşmeler ve Emeklilik Daire Başkanlığından Yaşar AKSOY konuk oldu.

 konuk oldu. 
Sohbetin önemli bölümlerini ve detaylarını sizler için derledik;



Okan Güray BÜLBÜL

'' İkili sosyal güvenlik anlaşmalarının temel mantığı, yurt dışında yaşayan ve çalışan vatandaşlarımızın karşılıklı olarak sosyal güvenlik haklarının korunmasıdır. Kısa vadeli sigorta kazası olarak baktığımızda, iş kazası,meslek hastalığı,analık gibi sigorta kollarından da yararlanmak için ikili güvenlik sözleşmeleri önemlidir.Çünkü nerede çalışırsak çalışalım çalışmaya başladığımız ilk gün bir iş kazasına uğrarsak bunun sonucunda bazı gelir kayıpları  ve  bazı sağlık problemleri yaşayabiliyoruz. Dolayısıyla; bunların koruma altına alınması önemlidir. ''

        
 Yaşar AKSOY 

Sosyal güvenlik sözleşmeleri iki ülkede çalışan kişilerin çalışma hayatı sona erdikten sonra elde ettikleri sosyal güvenlik haklarının aynı şekilde kendi ülkelerine gittikleri zamanda sağlanması amacıyla yürürlüğe konulmuş metinlerdir. 

Şu ana kadar 25 ülkeyle sosyal güvenlik anlaşması yapılmıştır. Bunlar, İngiltere, Almanya, Hollanda, Belçika,Avusturya, İsviçre,Fransa, Danimarka, Libya, İsveç, Norveç, KKTC, Kanada, Makedonya, Arnavutluk, Azarbeycan, Gürcistan, Romanya, Kebek, Bosna-Hersek , Çek Cumhuriyeti, Lüksemburg, Hırvatistan, Slovakya ve Sırbistan gibi ülkelerdir. İlk yaptığımız anlaşma İngiltere ile en son yürürlüğe giren anlaşmamız Sırbistan ile yaptığımız anlaşmadır. Sosyal güvenlik anlaşmaları her iki ülkenin milli mevzuatları, ILO sözleşmeleri, Avrupa sosyal güvenlik anlaşması gibi çalışmaların referans alınarak hazırlanan metinlerdir. Bu çalışmaları yürütürken iki ülkenin iç mevzuatları dikkate alınarak yürütülmektedir. Sözleşmelerin temel prensibi eşitlik prensibidir. Anlaşmalarda sağlık boyutu masraflı olması nedeniyle genellikle ülkelerin çekimser kaldığını görüyoruz.   












17 Nisan 2014 Perşembe


KIDEM TAZMİNATI - TÜRKİYE'DEKİ UYGULAMALAR VE SON DÜZENLEMELER


16.04.2014






- Kıdem tazminatı nedir? Kimler kıdem tazminatı alma hakkına sahiptir?
- Kıdem tazminatına iliştin Türkiye ve yurtdışındaki uygulamalar... 
- Kıdem tazminatı ile ilgili en son düzenlemeler ve konuya ilişkin tartışmalar...


Kıdem tazminatı, kıdem tazminatına yönelik Türkiye ve yurt dışında ki uygulamaların, son değişikliklerin ve güncellemelerin konuşulduğu programımızda danışmanımız  Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri araştırma görevlisi Okan Güray BÜLBÜL önemli bilgiler verdi. 

Sohbetin önemli bölümlerini ve detaylarını sizler için derledik;


Okan Güray BÜLBÜL  

Kıdem tazminatı işçilerin iş verende kalan ödenmemiş on üçüncü ay ücretleridir. Kıdem tazminatının alınması için bazı şartların oluşması gerekir. 4857 sayılı İş Kanunun'a tabii çalışan işçiler kıdem tazminatı alabilecek kişilerdir. Bunun dışındaki işçilerin ve BağKur'luların, 4C'lilerin,eski emekli sandığına tabii çalışanların yani memurların kıdem tazminatı hakkı bulunmamaktadır. Uzunca bir süre emeğini aynı iş verene sunan, kendi katkılarını iş yerine sağlayan, üretime hem emeğini hem fikrini  hem de fiziksel gücünü ortaya koyan işçinin işten ayrılması halinde iş verenden belirli bir kıdeminin karşılığında para almasıdır. 

Böyle tanımlanmış bir hak için bazı şartlar vardır. Bu şartlardan ilki; 4857 sayılı kanuna tabii olarak çalışmak yani işçi olmak, ikincisi en az 1 yıl aynı iş verene bağlı olarak çalışmış olma şartıdır. Kıdem tazminatı bazı durumlarda iş sözleşmesinin feshidir. Örneğin, kadın işçilerin evlendikten sonra 1 yıl içerisinde iş sözleşmelerini kendileri feshetmeleri kıdem tazminatını doğurur. Bunun dışında iş verenin iş sözleşmesini feshetme durumları, haklı nedenle sağlık koşullarıyla işçiye kıdem tazminatı hakkı doğuruyor. İş verenin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı olarak işçinin sözleşmesini feshetmesi durumunda işçiye kıdem tazminatı hakkı doğmuyor. Bunun dışında işçinin istifa etmesi kıdem tazminatı hakkını doğurmuyor. Uzunca bir süre aynı iş verene bağlı olarak çalışmış bir kişi istifa ederek iş yerinden ayrılır ve iş sözleşmesini feshederse kıdem tazminatını alamaz. Ahlak ve iyi niyet kurallarının aykırılığına gelince; iş yerinde ahlaka aykırı bir davranış sergilerseniz, herhangi bir başka çalışana yıldırma uygularsanız, herhangi bir çalışana ve doğrudan iş verene sözlü-cinsel-fiziksel tacizde bulunursanız iş veren sizi ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranış sergilemek sebebiyle  iş sözleşmesini fesheder ve iş yerinden kovar. 



Mobbing kavramı Türk İş Hukuk'unda yeni bir kavramdır fakat var olması açısından eskidir. Mobbing, iş yerinde  psikolojik olarak bir bireyin bir başka birey veya doğrudan iş veren tarafından yıldırılmasıdır. İşini yapamaz hale getirilmesi ve bunun sonucunda çalışanın 
performansının düşürülmesidir. Burada birkaç unsur bulunmaktadır.Birincisi mobbing, sürekli olmak zorundadır yani bir kere yapılmış aykırı davranış mobbing olarak değerlendirilmez. Bir çalışan tarafından bir başka çalışana yapılabilir. Bir çalışan grubu tarafından tek bir çalışana yapılabilir veya iş veren tarafından çalışana yapılabilir. Tam tersi, çalışan tarafından iş verene de yapılabilir. 

Sosyal güvenlik sistemimizde son on beş yılda iki adet önemli değişiklik olmuştur.Bunlardan biri, 1999 yılında 4447 sayılı kanunla emeklilik için gerekli yaş şartının yükseltilmesiydi. Aynı kanunla işsizlik sigortası Türkiye'de uygulanmaya başlandı. Sosyal güvenlik anlamında çok önemli değişiklikler oldu. Bu değişikliklerin ilki az önce bahsettiğim gibi emeklilik yaşının yükseltilmesi oldu. Bu kanun devreye girmeden önce kadınlar 15 yıl,erkekler 20 yıl sigortalı süresi ve kadınlar 50, erkekler 55 yaşında emekli olabiliyordu. Dolayısıyla sosyal güvenlik sisteminin verdiği açıklar,emekli maaşlarını finanse edememe durumu gibi nedenlerle emeklilik yaşının yukarı çekilmesi öngörüldü ve bu yaş  öncelikle 60 yaşına çekildi. 



Emeklilik yaşı 60'a çekilince, ortada çok ciddi bir problem oluştu. Bu kanun öncesi sigortalı olan kişiler emeklilik planları yapıyorlardı. Emeklilik planları kadınlarda on yıl erkeklerdeyse beş yıl gecikti. Özellikle 1980-1990 dönemlerinde popülist yaklaşımlarla emeklilik yaşının düşürülmesi nedeniyle maalesef bugün bizler daha geç emekli oluyoruz. Fakat yaş uzatılmasıyla alakalı olarak şöyle bir hak getirildi . Yaş dışındaki koşulları  sağlayanlar yani sigortalılık süresisini 15 yıl tamamlayanlar, 3600 gün prim ödenmiş olanlar işlerinden ayrılıp emekli olacakları yaşı çalışmadan bekleyebilirler. Bu durumda olanlar işlerinden ayrıldıklarında, iş verenlerinden kıdem tazminatını alabilirler. Dolayısıyla şöyle bir hak doğmuş oldu; 15 yıldır aynı iş verenle çalışan, 3600 gün kendisi adına prim ödenmiş kişi iş yerinden istifa edip ayrılarak brüt ücreti üstünden 15 yıl çalışmasının karşılığı 15 aylık brüt ücret üzerinden kıdem tazminatını alıp evinde çalışmadan yaşı bekleyebilir hale geldi. 

2012 yılının Ocak ayından itibaren Türkiye'de genel sağlık sigortası zorunlu hale geldi. Yani herkes genel sağlık sigortasının kapsamı içerisine alındı. Böyle olunca da genel sağlık sigortası primi ödeme zorunluluğu geldi. Dolayısıyla istifa ettiniz, kıdem tazminatınızı aldınız ve yapmanız gereken ikinci şey SGK'ya gidip gelir testi yaptırmaktır.Gelir testi sonrası belirlenen prim miktarını ödeyerek sağlık hizmetlerinden yararlanabilirsiniz.









10 Nisan 2014 Perşembe



YAŞLILARA YÖNELİK SOSYAL GÜVENLİK VE SOSYAL YARDIM UYGULAMALARI



19.03.2014 


"Yaşlılar Haftası" içinde yayınlanan bu programımızı biz de yaşlılara ayırdık ve yaşlılara yönelik sosyal politikalardan söz ettik. Ülkemizdeki uygulamalar yanında Almanya'daki uygulamalardan da örnekler verdik. 



Ağırlıklı olarak üzerinde durduğumuz konular, 65 Yaş aylığı, yaşlı bakım hizmetleri, bakım sigortası, Türkiye'de bakım sigoırtasına yönelik çalışmalar ve yurtdışındaki uygulamalardı. 





Okan Güray BÜLBÜL



Ülke olarak henüz yaşlılık riskiyle sosyal güvenlik mekanizmaları açısından tam olarak karşılaşmadık.2050 yılından sonra daha ciddi bir şekilde bu yaşlılık riskinin ortaya çıkaracağı diğer problemlerle uğraşmaya başlayacağız. Nüfus azalması, nüfusun yaşlanmasının ilk aşaması anlamına gelmektedir.Nüfusun artışını sağlayamazsak mevcut nüfusun yaşlanması problemiyle karşı karşıya kalacağız.  2013 verilerine göre 55 yaş ve üstü kişilerin toplam nüfus içindeki payı %15.9'dur. Bu oran 2023'de %20.3'e çıkacaktır. Bu anlamda bir anda bu tehlikeyle karşı karşıya kalacağız ve bu da çok ciddi bir sorun anlamına gelmektedir. 


Türkiye'de 2070 yılında her dört kişiden biri yaşlı olacaktır. Bunun da ortaya çıkartacağı birkaç problem olacaktır. Bunlardan ilki; sağlık harcamalarının artması, ikincisi sosyal hizmet ve sosyal yardımların çok daha yüksek miktarlarda olması gerektiği ve buna ilişkin insan kaynağının yer almaması ve son olarak da finansman olarak bu hizmetlerin nasıl karşılanacağı düşüncesi olacaktır.  Türkiye nüfusunun genç olması nedeniyle övünüyoruz fakat 2070 yılı tahminlerine göre Türkiye yaşlanacak.

Türkiye'de yaşlılara yönelik olarak uygulanan 3 tür hizmetten bahsedebiliriz. Bir tanesi sosyal güvenlik sistemimizden sağlanan emeklilik yardımlarıdır. Dolayısıyla belirli bir süre çalışmanız karşılığında prim ödeme gün sayınızı,yaşınızı tamamlarsanız emekli olabiliyorsunuz. Emekli olduğunuz zaman çalışmadığınız yaşlılık döneminde gelirinizin korunması amacıyla size bir emekli aylığı bağlanıyor. Diğer yaşlılara yönelik sağlanan sosyal politikalardan biri de sosyal hizmettir.60  yaş ve üzerindeki kişilere yönelik huzur evleri vardır. Huzur evlerinden başvurarak ve gerektiğinde belirli şartları sağlıyorsanız Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Yaşlı ve Engelliler Genel Müdürlüğü'nün kurduğu bir komisyonda eğer uygun görülürseniz huzur evlerinden bakım hizmeti alabiliyorsunuz. Türkiye'de  huzur evleri kavramına bakış pek olumlu karşılanmamaktadır. Bizim kültürel yapımız,düşünce tarzımız,inancımız huzur evlerini yaşlı bakımında ilk opsiyon olarak değerlendirmiyor. Bakım sigortası tek tip bir sigorta kolu değildir. Bakım sigortasını ülkenin kendi değerlerine göre dizayn edebilirsiniz.Örneğin, Almanya'da  sağlanan yardımlar 3 tiptir. Birincisi; size birisinin bakması tasarlanıyor.Bakım sigortasında ödediğiniz primler karşılığı  belli günlerde eve gelip temel ihtiyaçları karşılayan ve tekrar görevine dönen bir sosyal hizmet uzmanı var. İkinci bir tercih kişilere  doğrudan  para yardımı yapılabiliyor.


Egemen CANTÜRK


Bildiğimiz üzere yaşlı nüfus ve 65 yaş üzeri nüfusun çoğalması Almanya'nın en büyük problemlerinden biri haline gelmiştir.   Almanya'da 45 yaşın altındakiler genç nüfus olarak adlandırılmaktadır. Almanya'da bakım sigortası gerçek anlamda bir zorunluluktur. Çünkü Almanya'ya baktığımız zaman gerçekten nüfusun her geçen gün daha da yaşlandığını görüyoruz. 

Almanya'da 1995 yılından beri ikametgah eden hemen hemen herkes bakım sigortasına sahiptir.  Bakım sigortası özellikle yasal bir hastalık sigortanız varsa aynı zamanda bu sigorta çerçevesinde bir bakım sigortasına da sahip olmuş oluyorsunuz. Bu sigortadan faydalanabilmek için son on yıl içerisinde en az beş yıl sigorta aidatı ödemiş olmanız gerekiyor. Aile sigortası anlamında da bakacak olursak; eğer eşiniz çalışmıyorsa ev hanımıysa bu anlamda da eşiniz de bu haktan yararlanmış oluyor. 


Bildiğimiz üzere Almanya'da sosyal devlet anlayışı hakimdir. Bu anlamda baktığımızda eğer sizin bakım sigortası   konusunda primlerinizi ödememeniz ya da herhangi bir anlamda sağlık kasasına çok fazla bir aidat yatırmamanız durumunda devlet devreye giriyor. 

Özellikle bu anlamda bakım sigortasından yararlanabilecek herhangi bir maddi birikiminizde yoksa Almanya'da sosyal hizmetler dairesi işi üstleniyor. Hangi durumda insanların bakım sigortasından yararlandığı konusunu biraz daha açacak olursak; öncelikle fiziksel-zihinsel ve ruhsal bir hastalığa sahip olan veya engelli olanlar her şeyden önce bu durumda olan kişilere öncelik tanınıyor. 

Günlük işlerini bağımsız olarak yapamayacak kişilerde mutlaka bir hasta bakım servisinden gelen bir elemanla birlikte yaşamını idame ettirmek durumundadır. Bu anlamda gerçekten hasta bakım servislerinin özellikle Almanya'da yaygınlaştığını söyleyebiliriz. Her ne kadar yaygınlaşsa dahi Almanya'da yaşlı nüfusun her geçen gün artması ve buna bağlı olarak bakıma muhtaç insanların çoğalmasını göz önünde tutarsak hasta bakım merkezilerinin önemi anlaşılır. Bu anlamda çok ciddi bir açık vardır. Hasta bakım merkezleri işsizliğin olmadığı bir alandır.

Örnek verecek olursak; Almanya'da 2.5 milyon kişi bir yerde yardıma muhtaç olarak yaşamaktadır. Bu durumun 2030 yılında yılında 3.5 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu durum ciddi anlamda Almanya'da ilerleyen yıllarda özellikle 20-25 yıl içerisinde Almanya'nın bu sorunu bir şekilde çözümlemesi gerekiyor. Tekrar bakım sigortasına gelecek olursak, bakım sigortasından yararlanmak bir anlamda Almanya'da hastalık sigortası gibi zorunlu bir hale geldi. 






___________________________________________________________

















TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA İŞSİZLİK, İŞSİZLİK SİGORTASI ve İŞSİZLİK YARDIMI  

Ekmek Olur Alınteri - 12.03.2014   





Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri araştırma görevlisi  ve aynı zamanda program danışmanımız olan Okan Güray BÜLBÜL ve yine Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Volkan IŞIK, bu konularla ilgili önemli bilgiler aktardılar. 




Okan Güray BÜLBÜL

''İşsizlik,dünyanın önemli sorunları arasında yer alan bir sosyal risktir. Hem ekonomik açıdan hem de sosyal risk açısından suça tetiklediğini, intihar oranlarını arttırdığını biliyoruz. Türkiye üzerinden işsizliğe baktığımızda TÜİK'in  2013 verilerine göre işsizlik oranı %9.7'dir. Çalışmak isteyen her on kişiden birisinin neredeyse işsiz olduğunu görüyoruz. İşsizlik sigortası bu küresel problemin sonuçlarının önlenmesinde bir mekanizmadır. İşsizlik sigortası Türkiye'de 2002 yılından beri devrededir.  Türkiye üzerinde işsizlik sigortası maalesef çok geç devreye girmiştir. Dolayısıyla ILO'nun 102 sayılı Sosyal Güvenlik Sözleşmesindeki temel risklerden biri de işsizliktir. 

İşsizlik sigortası, işsiz kalınan dönemde gelirden yoksun olmayı önlemek adına tasarlanmış bir sosyal güvenlik uygulamasıdır. 

Kişiler daha önce işsizlik sigortasına prim ödeyerek belirli şartlar halinde işsiz kalmaları durumunda işsizlik sigortasından maaş alabiliyorlar. İşsizlik sigortasının devreye girmesiyle gündeme gelen şey ilk kez devletin prim ödeyerek bir sigorta koluna katkı yapmasıdır. İşsizlik sigortasıyla birlikte Türkiye'de devlet de bir sigorta koluna prim ödeyerek çalışanları açısından işsizlik riskinin önlenmesinde elini taşın altına koymuştur. 
       
1 Ocak 2012'den itibaren Türkiye'de genel sağlık sigortası zorunlu hale getirildi. Eğer işsizlik sigortasından yararlanamıyorsanız  gelir testine girip prim ödemeniz gerekiyor. Eğer işsizlik sigortasından yararlanıyorsanız sizin adınıza sağlık sigortası primini İş-Kur yatırıyor. Dolayısıyla işsiz kaldığınız dönemde hem sağlık hizmetlerinden yararlanıyorsunuz hem de geliriniz kaybolmuyor. 

İşsizlik sigortası fonu hem biriken para hem de bu fondan yararlanan işsizler sayısı bakımından çok önemlidir. Kasım 2013 verilerine göre mevcut işsizlerin %8'i işsizlik sigortasından yaralanabiliyor. Son 120 gün kesintisiz prim ödeme şartı vardır. Çoğumuz çalışırken primlerimiz yatıyor mu diye kontrol etmiyoruz. İş veren otuz gün göstermesi gerekirken bunu yirmi sekiz gün gösteriyor ve işsiz kalan kişi bunun farkında olmuyor.  Bunun dışında istifa edenler işsizlik sigortasından yararlanamıyor. Dolayısıyla herkes primi yatırıyor ama çok az kişi yararlanabiliyor. Böyle olunca da fonda ciddi miktarda para birikiyor. Fon büyüdükçe yönetim zorlaşmaktadır. Fonun belli bir kısmı daha önce gazetelere de yansıdığı gibi borsada ve döviz cinslerinde kullanılıyor. Böyle olunca da fon büyüdükçe başka alanlarda kullanma fikri  zihinlere yerleşiyor.''



Volkan IŞIK

Arş.Gör. Volkan IŞIK'' Bireylerin sosyal yaşamda karşılaştığı bazı riskler vardır.İşsizlikte bu risklerden bir tanesi belki de en önemlisidir. İşsizlik sigortasından, 4A'lılar yani işçiler, iş sözleşmesiyle çalışanlar ve diğerleri yararlanabilir. İsteğe bağlı işsizlik sigortası primi ödeyerek de yaralanılabilir. Ticari taksi,dolmuş ve benzeri nitelikteki şehir içi toplu taşıma aracı iş yerleri ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca belirlenecek alanlarda kısmi süreli iş sözleşmesiyle bir veya birden fazla kişi tarafından çalıştırılan-çalıştıkları kişi  yanında da ay içerisinde gün sayısı 10'u geçmeyen kişiler yararlanabilmektedir. 



Yararlanma koşulları ise şöyledir; ilki kendi istek ve kusurunuz dışında işsiz kalacaksınız. Bunun dışında süre bakımından Türkiye için ikili bir yararlanma vardır. Bunlardan bir tanesi hizmet aktinin feshinden önceki - iş sözleşmesinin sona ermesinden önceki 120 gün içerisinde  sürekli olarak çalışmış ve prim ödemiş olma şartı vardır. Buna ek olarak son üç yıl içerisinde toplamda  en az 600 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olma şartı vardır.Bu iki şartı prim açısından yerine getirmek zorundasınız daha sonra iş sözleşmeniz feshedildikten sonra  30 gün içerisinde İŞ-KUR'a başvuruyorsunuz.  

Burada bahsetmiş olduğumuz 30 günlük süre hak düşürücü bir süre değildir. İşsizlik sigortası kapsamında insanların aklına sadece ödenek geliyor fakat durum öyle değildir. İşsizlik sigortasından dört temel hak sahipiği elde ediyor. Bunlar İşsizlik ödeneği, genel sağlık sigortası primlerinin ödenmesi ve son olarak meslek  edinme-geliştirme  eğitimi verilmesi bu kapsamda sunulan hizmetlerdir. Bunların şöyle bir önemi vardır; kurum sizin nitelik düzeyinize uygun bir iş bulduğunda siz bunu geçerli bir sebep olmadan red dederseniz ödenek hakkınız da ortadan kalkıyor. Yine benzer şekilde meslek geliştirme eğitimine geçerli bir sebep olmadan gitmez,katılmazsanız ödenekten de hakkınız düşmüş oluyor. İşsizlik sigortası konusu miktar konusunda tartışılır. Dolayısıyla sadece miktar üzerinden değerlendirme yapmak yanlış olabilir. Ödeneğin miktarı Türkiye'de günlük olarak hesaplanmaktadır. Günlük işsizlik ödeneği miktarı sigortalının son dört aylık prim esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının %40'dır.  İşsizlik sigortası uygulamalarının dünyada ki detaylarına baktığımızda uygulamaların genişliği,bonkörlüğünü ülkelerin kendi özelinde değerlendirebiliriz. Avustralya ve Yeni Zelanda'da işsizlik sigortasının uygulanmadığını görüyoruz. Bununla birlikte bu iki ülkede çok ciddi bir  yardım görülüyor. İşsizlik sigortasının genel kurgulanma dinamiğine baktığımızda zorunlu olarak devlet tarafından kurulmuş bir yapı öne çıkıyor. 




Ancak refah rejimi sosyal demokrat  evrensel nitelik taşıyan İsveç, Finlandiya ve Danimarka'da işsizlik sigortası zorunlu değildir. İsveç'de sendikal örgütlerle koordinasyon halinde yürütülen bir yapı söz konusuyken Danimarka ve Finlandiya'da yine gönüllü katılım prensibi ile eşitleyen bir işsizlik sigortası söz konusudur. Sosyal demokrat refah rejimlerine sahip bu ülkelerde yüksek ödenek miktarları belirlenerek işsizlik sürecinde bireylerin gelirlerinin önemli ölçüde korunması  hedefleniyor. Yararlanma kriterleri açısından genellikle işsizlik sigortasının ülke örneklerine baktığımızda hepsinde geçerli olmamakla birlikte , 24 ayla 12 aylık bir prim ödeme koşulu olduğunu görüyoruz. Türkiye'de toplam prim ödeme sayısına ilaveten  ikinci şart olarak 120 gün kesintisiz çalışılma koşulu getirilmiş dolayısıyla bu da hak kazanma koşulunu oldukça ağırlaştırıyor. İşsizlik sigortası ödeneğinin en düşük olduğu ülke ise; %10 ile İngiltere'dir. İngiltere bu anlamda liberal bir uygulamayı benimsemiş ve oldukça düşük bir miktar belirleyerek işsizlik süresinin bir an önce sona erdirilmesini hedeflemiştir. İngiltere'yi bu anlamda Yunanistan ve  İrlanda izlemektedir.''




_______________________________________________________________________






















İŞ YAŞAMINDA KADINLARA YÖNELİK YENİ DÜZENLEMELER

05.03.2014

Kadınların sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamdaki rollerinin güçlendirilmesi yönünde var olan ekonomik ve sosyal politikalar, bu alanda yapılan son düzenlemeler...


 İş gücü piyasasında kadının genel durumu ve bu çerçevede düşük iş gücüne katılım çerçevesinde planlanan yeni düzenlemelerin potansiyel etkilerinin konuşulduğu programımızda program danışmanımız Okan Güray BÜLBÜL ve  Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi  ve Endüstriyel İlişkiler alanında Araştırma görevlisi olan Işıl KURNAZ bizimleydi.

Okan Güray BÜLBÜL, Türkiye iş gücü piyasasında, kadınların iş gücüne katılma oranının düşük olduğunu ve her on kadından yalnızca üçünün iş gücü piyasasında çalıştığını ya da iş arıyor olduğunu belirtti. Işıl KURNAZ da, Türkiye'de kadının iş gücü piyasasından dışlanması problemiyle karşı karşıya kalındığını ve bu konuda sosyal normların da önemli olduğunu belirtti. 

Telefon bağlantısıyla yayınımıza katılan Egemen CANTÜRK de, Almanya'da kadınlara yönelik sosyal güvenlik düzenlemelerini anlattı. 

Sohbetin önemli bölümlerini ve detaylarını sizler için derledik:


Okan Güray BÜLBÜL

''Kadınların iş gücü piyasasındaki konumlarına bakarsak,TÜİK hane halkı iş gücü verilerine göre Türkiye'de kadınların işsizlik oranı %12.5 ve aynı oran erkekler için %8.7'dir. Verilere bakarsak kadınlarımızın işsiz kalma riski erkeklere göre çok daha yüksektir. Diğer yandan her iki çalışan kadından biri kayıt dışı istihdamda bulunmaktadır. Kadınlarımız hem işsizlik riskiyle karşı karşıyalar hem de çalışıyor olsalar dahi herhangi  bir korumadan yoksunlar. 

İstihdamdaki kadınların %35'i tarım sektöründe çalışmaktadır. Sanayi ve hizmet sektöründe kadınlarımıza yeteri kadar iş imkanı sağlayamamışız. Tarımda çalışanların kadınlarında %70'i ücretsiz çalışmaktadır. 

Türkiye iş gücü piyasasında kadınların en büyük problemi,  iş gücüne katılma oranının düşük olmasıdır. Her on kadından yalnızca üçü iş gücü piyasasında ya çalışmakta ya da iş aramaktadır. Türkiye'den iş gücüne katılma oranı daha düşük ülkeler, Cezayir,Ürdün,Kosava,Fas,Tunus gibi ülkelerdir. Hem ekonomik açıdan Türkiye'den çok geri ülkeler hem de sosyal yaşantımızın neredeyse hiç bağdaşmadığı ülkelerdir. Kadınların iş gücü piyasasına katılması ekonomik açıdan ve insan kaynakları açısından çok önemlidir. ''  



Işıl KURNAZ

cq5dam.web.220.124Araştırmalara,Türkiye'de kadınların iş gücüne katılma oranının düşük olmasında yatan nedenleri öne çıkararak başladık. 1970ler ve 80'leri başlangıç noktası olarak kabul edecek olursak kırdan kente göçün yoğunlaştığı dönemde kadınlar kentlere geliyorlar. Niteliksiz ve kentin ihtiyaçlarına uymayan bir iş gücüne sahip oldukları için piyasanın dışında kalmışlardır. Bir anlamda ''ev hanımı'' dediğimiz statüye dönüşmüşlerdir. Dolayısıyla burada kadının iş gücü piyasasından dışlanması problemiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu konuda sosyal normlarda önemlidir.Çünkü kadın, anne olmak  ve evi koordine etme konusunda Türkiye'de maalesef tek unsur olarak görülüyor aile içerisinde...Bu da kadının iki cephede çalışması anlamına geliyor. Avrupa'dan birkaç örnek verecek olursak; Avrupa'da yüksek doğum izinlerine rağmen iş gücüne katılma potansiyeli yüksektir. Bu konuda İsveç'i örnek verebiliriz. İsveç 68 hafta doğum izni sağlıyor. Aynı zamanda istihdama katılma oranıda buna paralel olarak yüksektir.''





Egemen CANTÜRK


''Almanya,sosyal devlet anlayışının en belirgin yaşandığı ülkelerden bir tanesidir. Hastalık sigortası, işsizlik parası gibi güvenlik alanında birçok yeniliği getiren ülkedir. Elbette kadınlara yönelik uygulamalarında öncüsü olan bir ülkedir. Kadınların sosyal hakları Almanya'da yaşamın her alanında kendini göstermektedir. Özellikle çalışan kadınların korunması, hamilelik dönemi ve hamilelikten sonra yaşadıkları sıkıntıların en aza indirilebilmesi için devlet neredeyse her şeyi düşünmüş diyebiliriz. Almanya'da çalışan hamilelere özel bir doğum izni sağlanıyor. Buna ''anne koruması'' adı veriliyor ve doğumdan altı hafta önce başlıyor-sekiz hafta sonra bitiyor. Almanya'da hamile kadınların çalışması yasak, bu sebepten ötürü işlerini kaybetmiyorlar. Doğum izninin bitiminden sonra tekrar işlerine geri dönebiliyorlar. Ayrıca hamilelerin günde sekiz buçuk saatten fazla çalışması ve ağır bedensel işler yapmaları da kesinlikle yasaktır. Almanya'da aile gerçekten kutsal bir kavram olarak görülür.Ebeveynlik iznide önemli bir yer tutmaktadır.Ebeveynlik izninde  çocuğunuza bakmak istiyor aynı zamanda da mesleğinizi devam ettirmek istiyorsanız çocuğunuzun doğumuyla beraber üç yıl ücretsiz izine ayrılabiliyorsunuz. Annelerin dışında bazı özel durumlarda babalarda bu hakkı kullanabiliyor.Almanya'da aileler ekonomik anlamda da destekleniyor.  Özellikle ebeveynlik parası,çocuk parası gibi.  Ebeveynlik parası doğumdan sonra çocuklarına kendi bakmak isteyen ve bu nedenle çalışmayan veya tam zamanlı çalışmayan ebeveynlere  sağlanan bir destektir. Gelirin 3/2'si kadar olabiliyor bu destekler. Çocuk parası bildiğimiz gibi AB'de de yaygın bir uygulamadır. Almanya'da çocuk parası 18 yaşına kadar ödenmektedir. Hatta çocuğunuz üniversite eğitimi görüyorsa bu 25 yaşına kadar devam edebiliyor. İlk çocuk için 184 euroluk bir ödeme yapılıyor.Üçüncü çocuk ise 190 euro kadar bir ödeme yapılıyor. Aynı zamanda vergi indiriminden yararlanıyorlar.Çalışan anne ve babanın gelir düzeyi yeterli değilse her zaman için devletten destek alabiliyorlar. 



Bu anlamda bakacak olursak Almanya gerçekten hem çocuk yardımı konusunda,çocuk parası konusunda hem de ebeveynlik yardımı konusunda öncü ülkelerden birisidir. Almanya'daki Türk kadınlarının iş gücü piyasasına katılımına baktığımızda Türkiye'den Almanya'ya yerleşen vatandaşlarımız ağırlı olarak kırsal kesimden gelmektedir.Doğal olarak eğitim düzeyleri Alman standartlarının altında olduğu için iş yaşamına çok fazla katılmıyorlar.''






_______________________________________________________________