19 Mart 2014 Çarşamba



YURTDIŞINDA YAŞAYAN VATANDAŞLARIMIZIN TÜRKİYE'DEN EMEKLİ OLMA HAKLARI - YURTDIŞI BORÇLANMASI 

26.02.2014


Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için sosyal güvenlik, emeklilik için yurt dışı borçlanması gibi konuların ele alındığı programımıza bu hafta  Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi  ve Endüstriyel İlişkiler alanında Araştırma görevlisi olan aynı zamanda program danışmanımız Okan Güray BÜLBÜL ve Sosyal Güvenlik Kurumu Emekli Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yurt dışı Hizmetler Daire Başkanlığı Şube Müdürlüğünden  Zalif MERT konuk oldu.

Konuşmalardan sizin için derlemiş olduğumuz bölümler aşağıda yer almaktadır.


Okan Güray Bülbül:



 ''Yurt dışında yaşayan ve çalışan vatandaşlarımızın sosyal güvenlik anlamında korunması iki yöntemle sağlanıyor. Bunlardan biri; ikili sosyal güvenlik sözleşmesi diğeri ise,yurt dışı borçlanmasıdır. Şuanda Türkiye 28 ülkeyle ikili sosyal güvenlik anlaşması imzalamış durumda..Bunların toplamda 25 tanesi yürürlüktedir. Bu ülkelere örnek, İngiltere,Almanya,Hollanda, Belçika,Avusturya, İsviçre ve Fransayı verebiliriz. Bunlardan en önemlisi işçi göçünün yarım asırdır fazla sürdüğü Almanyadır.Temel olarak yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sosyal güvenliğinin ülkemizce sağlanması çok önemlidir. Bu açıdan baktığımızda Türkiye ikili güvenlik sözleşmelerini imzalamış, yurt dışı borçlanmasını dizayn etmiş bir ülkedir.Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bu anlamda korunmasını sağlıyor. İkili Güvenlik Sözleşmeleri her iki ülke vatandaşlarının eşit işlem görmesini amaçlıyor. Yani bir Alman vatandaşının Türkiye'ye gelip çalıştığında  bir sigortalı Türk insanının sahip olduğu hakları kullanabilmesi gibi...Aynı durum Almanya içinde geçerli. Bunun dışında bir yardım hakkının doğup doğmadığını her iki ülkede geçen sigortalılık sürelerinin toplamı üzerinden hesaplamayı mümkün kılıyor.



Zalif  MERT


       Kadınlarımız yurt dışında çalıştıkları zaman ister işsizlik süresi ister ev kadınlığı süresi  olsun bu bizim için aynıdır. Erkek sigortalılara baktığımızda yaşadıkları ülkede bulundukları sürede sigortalı sayılmayan sürelerde sadece çalıştıkları sürenin arasındaki süre ve işi bıraktıkları yılda ki süreyi borçlandırıyoruz. Boşta geçen sürelerde vatandaşımızın mutlaka yurt dışında bulunması gerekiyor. Yurt dışında olmadığı süre bu borçlanma kapsamında değildir. 1978'de 2147 sayılı kanunla borçlanma hakkı getirildi. Bu süreç böyle ilerledi. Borçlanma bedelleri  yürürlükteki asgari ücreti baz alarak hesaplanıyor ve yıl içerisinde değişiyor.



YURT DIŞINDA GEÇEN SÜRELERİ BORÇLANABİLMEK İÇİN HANGİ ŞARTLARI TAŞIMASI GEREKİR?


1.Borçlanmak için 18 yaşından büyük olmak ve yurt dışında çalışmak
2.Borçlanma tarihinde ve yurt dışında çalıştığı sürede Türk vatandaşı olmak.
3.Çalıştığı süreleri belgelendirmek.
4.Son olarak kuruma yazılı başvuruda bulunmak.

      Borçlanma yapılacak ülkeye göre de belgelendirme farklılıklar gösteriyor. Eğer kişi sözleşmeli bir ülkede borçlanacaksa, bu belgeler isteniyor. Eğer vatandaşlarımız ülkemizin sözleşme imzalamadığı bir ülkeden borçlanmak istiyorsa o zaman farklı bir belge istiyoruz. Sözleşmeli ülkelerden bir borçlanma yapacak olan kişi, çalıştığı ülkenin sigorta kurumundan alacağı bir hizmet belgesi ya da o ülkedeki resmi kurumlardan alacağı bir hizmet belgesi borçlanma için yeterli sayılacaktır. Yine yurt dışında uygulanan bir başka yöntem vardır. Kişi, yurt dışındaki dış temsilciliklerimizden alacağı hizmet belgesiyle de borçlanma yapabilir. Sözleşmesiz bir ülkede ise; .dış temsilciliklerden alınacak olan belgeyle borçlanabilir. Ev kadınları için sözleşmeli sözleşmesiz fark etmiyor,bulundukları ülkeden alacakları ikamet belgesini konsolosluklarımıza onaylatıp bununla birlikte bize müracaat etmeleri yeterlidir.''

YURT DIŞI BORÇLANMANIN ADIMLARI NELERDİR?

       ''Kanuna göre kişinin borçlanacağı süre ile ilgili belgeleri temin etmesi gerekiyor. 3201 sayılı kanuna göre yurt dışı borçlanma talep dilekçemiz var. Bu talep dilekçesinde kişi bu dilekçeyi dolduraraktan ikametgah ettiği Türkiye'de gözüken yer neredeyse orada ki yurt dışı birimine müracaat ederek borçlanma talebinde bulunmalıdır. Eğer kişi yurt dışından da müracaat ediyor  ve Türkiye'de bir adresi yoksa o zaman nüfusa kayıtlı olduğu yeri  vatandaşlarımıza borçlanma  için yönlendiriyoruz. Eğer bu ikisi de yoksa kişi kurumun istediği bir yerine müracaat ederek borçlanma için istekte bulunabiliyor. Burada yapması gereken mutlaka, hangi süreleri borçlanacağını söylemek, hangi prim üzerinden borçlanacağını ilgili formda mutlaka belirtmek. Bunları tamamladıktan sonra vatandaşımız müracaat ediyor ve biz bununla ilgili gerekli işlemleri yapıp ve vatandaşımıza tebligat gönderiyoruz. Kişinin bildirilen borcu 3 ay içerisinde ödemesi gerekiyor. Şayet 3 ay içerisinde ödemezse; borçlanması geçersiz oluyor ve yeniden müracaat etmesi gerekiyor.Eğer kişi, bu süre içerisinde bildirilen borcun belirli bir kısmını öderse de sadece ödediği kısmı geçerli sayılıyor kalan kısmı içinde yeniden borçlanma müracaatında bulunması gerekiyor.''




13 Mart 2014 Perşembe


SOSYAL GÜVENLİK KAVRAMI VE SOSYAL GÜVENLİK UYGULAMALARI


19.02.2014  - EKMEK OLUR ALINTERİ -1   


"Ekmek Olur Alınteri" programının ilk yayın gününde  program danışmanımız Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi  ve Endüstriyel İlişkiler alanında Araştırma görevlisi Okan Güray BÜLBÜL'le birlikte Danimarka'dan  Ünsal  TURAN'ı  konuk ettik. Programda, sosyal güvenlik kavramı ve sosyal güvenlik alanındaki uygulamaların önemi üzerinde duruldu; yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye'de sahip oldukları Sosyal Güvenlik hakları ve iş yaşamına yönelik uygulamalar konuşuldu. 
       


Okan Güray Bülbül, sosyal güvenliği bir toplumda ki bireylerin kendi istek ve iradeleri dışında karşılaşabilecekleri sosyal tehlikeler ve bu tehlikeler sonrası uğrayabilecekleri zararın tazmini olarak ifade etti. Sosyal Güvenliğin iki boyutunun olduğunu söyleyen Bülbül, ilkinin soyut bir boyut olduğunu, hepimizin sosyal tehlikelerle- risklerle karşı karşıya kalabileceğini, Sosyal Güvenlik kapsamı içeresindeki bireyler olarak bir güven duygusu kazandığımızı, ikincisininse somut bir boyut taşıdığını sadece güven duygusu vermediğini aynı zamanda sosyal riskler karşısında bazı edimler ortaya koyduğunu dile getirdi. Sosyal güvenliğin Anayasa'da tanımlanmış bir ''Temel İnsan Hakkı'' olduğunu ısrarla vurgulayan Bülbül, kişilerin çalıştıkları süre boyunca sigortalı olmak zorunda olduğunu, sigortalı olmamaları halinde kayıt dışı istihdam olarak ifade ettiğimiz çok ciddi bir sosyal problemin ortaya çıktığını belirtti.  Yurt dışında Sosyal Güvenlik uygulamaları ile Türkiye arasında ki uygulamaları değerlendiren uzmanımız, uygulamaların bahsetmiş olduğumuz dokuz risk kapsamında ilerlediğini, ülkeler arasında  Sosyal Güvenlik açısından farklılıkların oluşabileceğini dile getirdi. 

Telefon bağlantısı ile sözü devralan diğer konuğumuz Ünsal Turan ise; Danimarka'da  2014 yılı itibariyle yürürlüğe giren Yeni Sosyal Güvenlik Düzenlemeleri hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Yasalardaki değişikliklerin Türkler'i de etkilediğini düşünen Ünsal, Danimarka'da yabancı gruplar arasında en çok Türklerin bulunduğunu ve bu tarz  uygulamaların Türkleri ve orada yaşayan diğer yabancı grupları olumsuz etkilediğini ve tepkilerin ortaya çıktığını söyledi. 

Sohbetin önemli bölümlerini ve detaylarını sizler için derledik:

Okan Güray BÜLBÜL

       ''Sosyal Güvenlik bireylerin kendi istek ve iradeleri dışında karşılaşabilecekleri sosyal tehlikeler ve bu tehlikeler sonrası uğrayabilecekleri zararın tazmini olarak ifade edilir. Sosyal Güvenliğin bu kapsamda iki boyutundan bahsetmek mümkün. İlki, hepimiz bu sosyal tehlikelerle,risklerle karşı karşıya kalabileceğimiz için Sosyal Güvenlik kapsamı içeresindeki bireyler olarak bir güven duygusu kazanıyoruz yani bir gün hepimiz iş kazasına uğrayabileceğimiz için eğer sosyal güvenlik kapsamındaysak biliyoruz ki iş kazası sonrası geçici iş göremezlik ödeneği alabiliriz. Dolayısıyla sosyal güvenlik,  iki boyutuyla, soyut ve somut boyutuyla bireyleri etkileyebiliyor.Birincisi soyut boyut olarak ifade ettiğimiz çalışanlara,sigortalılara güven duygusu aşılıyor. Bu Sosyal Güvenliğin soyut boyutunu oluşturmaktadır. Somut boyutu ise; Sosyal Güvenlik sadece insanlara güven duygusu vermiyor. Bahsetmiş olduğumuz sosyal riskler karşısında bazı edimler ortaya koyuyor. Örneğin; geçici iş göremezlik ödeneği gibi.. Bu durumda iş kazasına uğrayan birinin gelir kaybına uğramasını engelliyor .Dolayısıyla, bizzat eline para geçmesini sağlıyor. Bu da Sosyal Güvenliğin somut boyutunu oluşturuyor. Sosyal Güvenlik Anayasamız'da tanımlanmış temel insan hakkıdır. Eğer kişiler çalışıyorlarsa  sigortalı olmak zorundalar. Sigortalı olmamaları halinde kayıt dışı istihdam olarak ifade ettiğimiz çok ciddi bir sosyal problem ortaya çıkıyor. Şöyle bir durum da söz konusu değildir; ben çalışayım, eşim sigortalı olsun deme gibi bir hakkımız yok. Sosyal  güvenlik sadece sosyal sigortadan ibaret değildir.

       Sosyal Güvenlik bireylere üç şekilde ulaşır.Bunlardan bir tanesi ''Sosyal Sigortalardır.'' Diğeri ''Sosyal Yardım ''ve en sonuncusu ise ''Sosyal Hizmettir.'' Örneğin yaşlıların, engellerin evde bakım hizmeti gibi...Sosyal hizmetlerde doğrudan nakdi bir akış söz konusu değildir. Türk Sosyal Güvenlik sisteminde Türkiye ILO'nun 102 Sayılı Asgari Sosyal Güvenlik sözleşmesinde ki risklerin aile yardımı hariç hepsini karşılıyoruz.Yani Hastalık durumunda Genel Sağlık Sigortası altında sağlık hizmetinden yararlanabiliyoruz. İşsizlik riski yine 102.sayılı sözleşmede yer alan bir risk...Geç de olsa işsizlik riskini Türk Sosyal Sistemi karşılamaya başladı. Bunun dışında analık, iş kazası,meslek hastalığı,yaşlılık gibi konular Türk Sosyal Sisteminin karşıladığı riskler arasında... Türk Sosyal Güvenlik Sistemi bir tek ILO sözleşmesinde yer alan ''aile yardımlarını'' bir sigorta kolu olarak düzenlemiyor. Buna ilişkin asgari geçim indirimi söz konusudur.
        
       Ölüm riski sigortalı kişinin ölümü halinde geride kalan yakınlarına belirli bir gelir bağlanması durumudur.Bunun için belirli şartlar vardır. Türk Sosyal Güvenlik sisteminin aslında 5510, 5502 ve 4447  sayılı kanunlardan başka kanunları da var fakat, 2008 sonrası Sosyal Güvenlik Reformunda amaç tek çatıydı. Hala eski Emekli Sandığı  eski BAĞ-KUR, eski SSK kanunlarının uygulanan hükümleri var o dönemdeki sigortalılar için...Dolayısıyla Türk Sosyal Güvenlik sisteminde maalesef bir mevzuat karmaşası var. Bu yüzden aslında Sosyal Güvenlik daha çok ön plana çıkıyor; çünkü Sosyal Güvenlik'te bir tek kanunla bir tek düzenleme yoktur.

       Sosyal Güvenlik sadece sosyal sigortadan ibaret değildir. Bugün Türkiye'de çalışamayan,iş bulamayan kişilerin de bu sosyal risklere karşı korunması gerekiyor. Sosyal Sigorta bu kişileri bu risklere karşı korumadığı için  Sosyal Güvenliğin tek aracı değildir. Örneğin; 65 yaşında emekli olan birisini düşünün...Kalan ömrü boyunca emekli aylığı alacak. Bunu Sosyal Sigorta ilişkisine borçlu. Çalıştığı günlerde ki ödediği primlere borçlu fakat emekli olamamış, iş bulamamış veya çeşitli engelleri olan bir kişinin 65 yaş sonrasında,65 yaş aylığı alması durumu söz konusu bu da sosyal sigorta ilişkisinden değil, Sosyal yardım ilişkisinden doğan bir 65 yaş aylığıdır.



Yurt dışında Sosyal Güvenlik uygulamaları ile şunu söyleyebilirim: Bütün dünyada bahsetmiş olduğumuz dokuz risk kapsamında ilerlediğini görüyoruz. Örneğin; bütün ülkelerde işsizlik bir risk buna ilişkin, işsizlik sigortası uygulamaları var fakat ülkelerin kendi ekonomik koşulları doğrultusunda işsizlik sigortasından yararlanma koşulları biraz daha farklıdır. 

       Ülkeler arasında Sosyal Güvenlik açısından farklılıklar mevcuttur. Biz buna aslında sosyal politika çerçevesinde  ''Refah rejimi modelleriyle'' açıklıyoruz. Bizim içerisinde bulunduğumuz dünya avrupa rejim modellerinde  Sosyal Güvenlik sistemi biraz aile odaklı bir yapı .Örneğin, gelir testi uygulamasında aslında sadece sizin geliriniz değil ailenizin geliri de baz alınarak sizin ödemeniz gereken prim miktarı belirleniyor. Daha muhafazakar refah rejim sistemlerinde  Almanya, Avusturya gibi ülkelerde  Sosyal Güvenlik sistemi biraz daha korparatist düzende ilerliyor.Yani çalışanların çok ciddi risklere karşı korunduğu ve bunun da aile üstünden değil,kendi üstlerinden hareket eden bir yapıdan bahsedebiliriz. Biraz daha Kuzey'e geçtiğimizde İskandinav refah rejimlerinde  daha evrensel düzenlemelerin olduğunu, risklerin çok ciddi ölçüde koruma altına alındığı ve sosyal politikalara harcanan paraların çok yüksek olduğunu görüyoruz.  Dolayısıyla, dünyada sosyal güvenlik uygulamalarının çok farklı olduğunu söyleyebiliriz. Ünsal Turan'ın da bahsettiği konu üzerinden örnek verecek olursam; Danimarka'da sosyal yardımlar o kadar geniş olmaya başlamış ki bireylerin iş gücü piyasasına katılımı azalmış. Sosyal yardımlar seviye olarak üste çıktığında bireyler iş gücü piyasasında iş aramak yerine, sosyal yardımlarla geçinir hale gelmişler. Böyle oluncada bireyleri aktif hale getirmenin yöntemleri aranmaya başlamış.  Benzer bir örneği aslında Türkiye'de de görüyoruz. SGK babasından ölüm aylığı almakta olan kız çocuklarının evlenmesi halinde ölüm aylığını kesiyor. Bu durum içinde benzer şekilde sigortalı kadınların hileli boşanma dediğimiz yönteme başvurduğunu görüyoruz. Sigortalı olan kadın boşanıyor,babasından almakta olduğu ölüm maaşını almaya devam ediyor fakat aslında eşiyle birlikte yaşamaya devam ediyor. Bu durum Danimarka'dakine çok benzer. Orada da amaç işsizlik maaşını kaybetmemek..  Bu açıdan bakıldığında devlet, kişileri işsizlik maaşı için kanunsuzluğa itiyor.''



 Ünsal TURAN

       ''Danimarka'da yabancı gruplar arasında en büyük grubu Türkler oluşturmaktadır. Bundan iki yıl önce Sosyal Demokrat Parti - Radikal Parti ve Sosyalist Halk Partisinin koalisyonuyla iktidara gelmişti fakat halk, özellikle dar gelirliler,işsizler, yabancılar Sosyal Demokratlardan çok şey beklerken, çok büyük kısıtlamalarla karşı karşıya geldiler. Bunlardan biri Sosyal yardımlardır. Örneğin 30 yaşın altında gençler, eğer iş bulup kendileri çalışmazlarsa iş bulma kurumu tarafından kendilerine iş verilecek ve bu verilen iş ne olursa olsun örneğin; üniversite mezununa sokaktaki köpeklerin pisliklerini temizleme gibi işler verilirse yapmak zorunda, yapmadığı taktirde bazı yardımlar kesilecek. Birkaç belediye böyle bir uygulamaya başladı. İşsiz kalan gençlere sokaklarda bir takım pislikleri temizletmeye başladılar. Ayrıca  1 0cak tarihinden itibaren 30 yaş altında karı- koca veya birlikte yaşayan insanlar ikisi de işsiz ise birinin aldığı para tamamiyle kesildi. Bu uygulama aile ekonomisini kötü etkiledi ve bu yüzden gençler bir takım kötü işlerde çalışmaya başladı. Bunun dışında bir çok evli çift ayrılmak zorunda kaldı veya kendilerini ayrıymış  gibi göstermek zorunda kaldı. Bu tarz uygulamalardan da en çok etkilenenler Türkler oldu. Danimarka'da 1 Ocak'tan itibaren parası kesilenlerin sayısı yaklaşık olarak 40 binin üzerinde... İnsanlar çok zor durumda kaldılar ama hükümet bu konuda yeni yasa çıkarmama konusunda ısrar ediyor. Bu konuda geçtiğimiz haftalarda büyük bir gösteri-yürüyüş yapıldı parlemento binasını önünde. Önümüzdeki günlerde de bu tarz yürüyüşlerin,gösterilerin artacağı düşünülüyor.''