5 Mayıs 2014 Pazartesi

             
TÜRKİYE'DE İŞÇİ OLMAK


30.04.2014


Türkiye'de işçilerin temel sorunları ve çözüme ilişkin değerlendirmeler... 


- 1 Mayıs İşçi Bayramı...

- Türkiye'de işçilerin sorunları...

- Sendikal haklar ve sendikaların önemi... Türkiye'de ve dünyada sendikalaşma, sendikaların çalışma yaşamındaki işlevleri... 





Prof.Dr. Gamze YÜCESAN ÖZDEMİR ve  Okan GÜRAY BÜLBÜL  ile birlikte Türkiye'de işçilerin sorunlarını konuştuk ve sohbetin önemli detaylarını sizler için derledik.


 Prof.Dr.Gamze YÜCESAN ÖZDEMİR * 
''Söze 1 Mayıs ve onun tarihi ile başlayacak olursam 1 Mayıs uzun bir süreci kapsamaktadır. İlk olarak 1880'ler yani yaklaşık 150 yıl öncesine dayanan bir mücadeleden bahsediyoruz.  Emekçiler için talep şuydu; Sekiz saatlik çalışma ve iş gücü...Bildiğimiz üzere daha önce 12 saatti. Bu mücadele Avustralya'da başlayıp Amerika'ya sıçradı. Emekçiler sekiz saatlik iş günü için meydanlara çıkmaya çeşitli eylemler yapmaya başladı. En büyük eylem 1 Mayıs 1886'da ABD'de başladı. Amerika'daki işçiler haklarını aradı ve bu süreç içerisinde sert müdahalelerle karşılaştılar. İşçiler arasında ölümler gerçekleşti. 1880'li yılları takip eden yıllarda işçi örgütleri 1 Mayıs gününü işçilerin bayramı olarak kutlamaya karar verdi. Dünyanın birçok ülkesinde 1 Mayıs, emek bayramı, işçi bayramı olarak kutlanıyor. 

Türkiye'de bulunan işçilere yönelik ise söyleyeceklerim şunlardır; Türkiye'de işçi sınıfı ''güvencesizlik'' ''geleceksizlik'' kıskacında yaşıyor. Güvencesizlik çalışma hayatında çok önemli bir belirsizliktir. Yarından emin olamamak, işine sahip olup olamayacağından emin olamamak, sosyal güvenlik hakkından emin olamamaktır. Bu durum kuşkusuz geleceksizliğe yol açıyor. Bu durumda işçi sınıfı üzerinde duygusal bir tahribata yol açıyor. Dolayısıyla işçi sınıfı için en önemli sorun bir işe sahip olmak, uzun zaman boyunca o işte kalacağını bilmek ve kendini güvende hissetmek... Sendikal mücadele ve sendikal haklar dediğimiz zaman hepimizin bildiği gibi yaşadığımız hayatta işçi sınıfı sermaye karşısında güçsüzdür. Bunun en güzel örneği bir işveren, işçiyi işten attığı zaman yerine kolaylıkla birini bulabilirken, işten atılan işçi için hayat bu kadar kolay değildir. Dolayısıyla sendikal hak aslında işçi sınıfının yan yana durabilmesi dayanışması anlamında önünün açık olması demektir. 

Sendikal mücadele maalesef son yıllarda zayıfladı. Bunun arkasında neler var diye bakacak olursak, son otuz yıldır genelde emek cephesi kaybediyor. Siyasette kaybediyor, toplumsal yaşamın bir çok alanında kaybediyor dolayısıyla neoliberal dediğimiz, piyasayı öne çıkaran düzenlemeler emekçiler karşısında bir tehdit oluşturuyor. Bu noktada sendikalar yasal olarak örgütlenme anlamında ciddi sorunlar yaşıyorlar.Ama esas olan sendikaya yönelik bizde de önemli bir algı değişimi var. Sendika bir çok gencimiz için eskide kalmış ve yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap veremeyecek bir şeydir. Oysa sendika dayanışma demek, işçilerin yan yana durabilmesi demek... Bu dayanışma duygularını tekrardan canlandırmak gerekiyor. Sendikaların sıkıntılarına değinecek olursak ilki; yeni gelişmeleri çok takip edemiyorlar. İkincisi, sendikada bir koltuk elde ettiğimiz zaman dönüp sendika üyesiyle bir ilişki kurmama durumu mevcut. Bunlar sendikaların bazen kendi içlerinde yaşadığı sıkıntılardır. İşçi sınıfı hareketlendiği zaman, işçi sınıfı dayanışma içinde olmak istediği zaman bu sendikal yapıları da dağıtacaktır. Aslında işçi sınıfı gibi bir sendika yoktur. İşçi sınıfı kendi sendikasını yaratacaktır.''



 Okan Güray BÜLBÜL **
 ''1 Mayıs sadece işçinin değil emeğin de bayramıdır.  8 saatlik çalışma süreci Avustralya'da ve ABD'de hak olarak kabul edildi ama bugün hala maalesef özellikle taşeron işçilerin günde 8 saatten daha fazla çalıştığını biliyoruz. Dolayısıyla  hala emek açısından atılacak çok büyük adımlar var ve maalesef kurumsallaşmış bir koruma mekanizmamız yok.  

Bugün iş gücü piyasasında yaşadığımız en büyük problem güvencesizliktir. Örneğin,taşeron işçiler bir gün sonra çalışacaklarından emin değiller. Çalışma hayatları boyunca kaç yıl çalışmışlarsa o kadar şirket değiştiriyorlar. Kıdem tazminatından tutun yıllık izine kadar hiçbir tanınmış haklarını kullanamıyorlar. 

Türkiye'de bizim geleneksel yapımız en fazla iki üç iş değiştirerek emekliliğe gitmeyi hedeflemektir ama maalesef artık dünyada böyle bir durum söz konusu değil. Danimarka'da ortalama 17 tane iş değiştirilerek emekliliğe gidiliyor. 

Bir yandan emeği korumamız lazım bir yandan da küreselleşen, esnekleşen iş gücü piyasasına uyum sağlamış koruma mekanizmaları ve yine uyum sağlamış sendikalarla yönetmemiz gerekiyor. Maalesef şu an mevcut sendikal anlayış emeğin taleplerine cevap verebilir nitelikte değildir. Sendika algısı konusunda gençlere yönelik bir araştırma yaptığımızda eski, tutucu, değişimin önünde duran, muhafazakar olarak nitelendiriyorlar sendikaları. Çünkü sendikanın Türkiye'deki algısı maalesef olumlanamadı. 1980 sonrası darbenin iki tane suçlusu vardı. Bir tanesi üniversiteler, diğeri ise sendikalar. Bu algı bir türlü değişemedi.''





Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi
** Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Araştırma Görevlisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder